Orta Asya bozkırlarından at sırtında gelerek Anadolu'yu yurt edinen Türkler, Akdeniz'e ulaştıklarında önlerine yeni bir dünya açılmıştı. 11. asırda Çaka Bey'in Ege sahillerinde ilk defa başlattığı denizcilik faaliyetleri, 16. asırda Akdeniz hâkimiyeti ile taçlanmıştı. Osmanlı Devleti'nin aynı yüzyılda Mısır ve Yemen'de hâkimiyet kurması ile Türk denizcileri Kızıldeniz ve Hint sularına da yelken açmışlardı. Türk denizcilik tarihinin bu altın çağının hikâyesi birçok kişi tarafından kaleme alınsa da maalesef geniş kitlelere ulaşabilecek bir üsluptan hep uzak kalmıştır. Bahriye Mektebi ve Deniz Lisesinde uzun yıllar tarih öğretmenliği yapan Fevzi Kurtoğlu yazdığı eserlerle bu eksikliği gidermeyi arzulamıştır. Türk denizcilik tarihinin altın çağında Türk reislerinin kadırgalarına binip Akdeniz'in sularına yelken açmaya ve onların şanlı zaferlerine tanıklık etmeye hazır mısınız?..
İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini bitirdikten sonra denizciliğe heves ederek Heybeliada’da bulunan Bahriye Mektebi’ne girdi. 1910’da buradan mülâzım rütbesiyle mezun olunca Âsâr-ı Tevfîk zırhlısında staj gördü. Savaş yıllarında çeşitli gemilerde çalıştı. Turgut Reis zırhlısında Trablusgarp, Fuad gemisinde Balkan, 1918-1928 yıllarında Yavuz ve Ertuğrul gemileriyle Hamidiye zırhlısında I. Dünya Savaşı’na ve Millî Mücadele’ye katıldı. Bu arada tarihe olan ilgisi dolayısıyla Bahriye Mektebi’nde tarih öğretmeni olduysa da çok geçmeden tekrar donanma hizmetine alındı. Ancak dönemin Genelkurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın yakın ilgisiyle 1928’de Genelkurmay Harp Tarihi Encümeni Deniz Şubesi müdür vekilliğine tayin edildi. Bunun üzerine kendini denizcilik tarihiyle ilgili araştırmalara veren Fevzi Bey, Deniz Muharebeleri ve Kırım Harbi adlı ilk eserlerini Ankara’da yazdı. Birkaç yıl sonra askerî liselerin öğretmen ihtiyacını karşılamak için İstanbul Dârülfünunu’nda açılan imtihana girerek gerekli eğitimi aldı ve 1931’de binbaşı rütbesinde iken deniz subaylığından ayrılarak öğretmen sınıfına geçti, asıl ilmî çalışmalarını da bu sırada yaptı. 1938 yılında getirildiği Kasımpaşa’daki Deniz Harp Okulu tarih öğretmenliğini hastalanıncaya kadar sürdürdü. Okulun Mersin’e nakli üzerine oraya gittiyse de tatillerde İstanbul’a gelerek ilmî çalışmalarına devam etti. 1944’te fazla mesai yüzünden dimağ yorgunluğu hastalığına yakalandı ve görevinden ayrıldı. Bu hastalığına kalp rahatsızlığı da eklenince 17 Ağustos 1945 tarihinde öldü. Soyadı kanununun çıkmasından sonra Kurdoğlu (daha sonra Kurtoğlu) soyadını alan Fevzi Bey çok çalışkan, herkesle iyi geçinen, bildiklerini cömertçe paylaşmayı seven, dürüst bir kişi olarak nitelenmektedir (DİA'dan aynen alındı)